30 Temmuz 2018 Pazartesi

Hayat Elde Var Sıfır...

                         Söylesene ne için ve kim için yaşıyoruz bu hayatı...
          Her gün bir telaş elde var sıfır. Peki telaşın kime? Kendin hariç herkese...Bırak herkesi birazda kendine dön artık. Aynaya bak yıllar neler götürmüş senden.
          Hadi şimdi bir kahve yap kendine hatta eline bir kalem bir de kağıt al. Kahveni yudumlarken geriye git, senden kim neler çalmış, nelere fırsat vermiş üzülmüşsün, kim için kimlerden vazgeçmişsin, kendin için neler yapmışsın hadi yaz...
       

               Bak huzurun resmini de koydum buraya şimdi o ağaca arkanı yasla ve denizin sesiyle bir düşün şimdi. Hani denizin sesi dersen alttaki videoyu tıkla.
               

                2 aylık yokluğun ardından böyle bir müzik tınısı bana çok iyi geldi iyi ki buldum seni. Benden kaçan :) ilham perimi bulmama yardımcı olacak gibi.
 
                Duydum neden bu kadar kısa bir yazı dedin. Açıklıyorum...
     Az önce bir kağıt ve kalem al yaz demiştim. İşte yazmak en güzel rahatlatıcı şey ben kısada olsa bir şeyler yazarken ruhumu dinlendirdim. Seninde böyle bir şey yaparak rahatlamanı istedim.
Hadi şimdi sıra sende ...
     

     Elbette artık kaldığım yerden devam edeceğim  :)


      Sağlıcakla kalın...



16 Mayıs 2018 Çarşamba

Baba Ruhlu Kadınlar

           
 
                             
                                    Babasız büyüyen kadınların yürekleri kocamandır aslında...
                   Elbette gençlik heyecanıyla başılarında kavak yelleri eser ve bir düzine tecrübe yaşarlar.
                                                          Ama intikam almazlar... 
               Can yakmanın bir işe yaramayacağını ve kimseye faydası olmayacağını çok iyi bilirler.                                                         Hayata dair büyük fırtınalardan kasırgalardan geçerler. 
                          En sevdikleri insanlar hep daha fazla vermenin önemini öğretmiştir onlara...                                                                         Sahiplenmek ruhlarına nakış gibi işlenmiştir. 
            Babasız büyüyen kadınların yürekleri hızlı kanar , çünkü onlar hala küçük bir kız çocuğudur...
                                                                      En önemli yanları eksiktir,
                      ama babasız büyüyen kız çocuklarının hayatınıza gözle görülür faydaları vardır. 
                                               
                                                      Bu yüzden onların kıymetini bilin.
                
                      '''' Çünkü onlar büyük yürekli, küçük beklentileri olan Baba Ruhlu Kadınlar dır...''''

21 Nisan 2018 Cumartesi

AŞKIN EN DELİ HALİ '' DELİ AYTEN ''

                           Giyindiğiniz zaman üzerinizde absürt duran bir şey varsa hemen şu laf gelir biz Bursa'lıların aklına ''hehh taktın takıştırdın yine deli Ayten gibi''...
Ama çoğuda sormaz ki kim bu deli Ayten... Gerçekten böyle biri var mıydı? Varsa ne yaptı da adı deli Ayten oldu?..
                            Ayten'e bu lakabın takılmasında Ayten'in tek bir suçu vardı o da aşık olması...



   Ayten Şenaşık...
1935 Bursa doğumlu. Bursa'nın roman mahallesi Kamberler olarak bilinen Kızyakup mahallesinden Ayten.

  3 yaşında ateşli hastalık olan menenjit geçirmiş. Hastalığın etkisini zamanla atlatmış.

Atlatmış atlatmasına da 15-16 yaşlarına geldiğinde kendi gibi garip Hasan'a kaptırmış gönlünü.

Ayten'in sevdalısı Cümbüş Hasan....



       Ayten'den 5 yaş büyükmüş Hasan. Lakabından belli olduğu gibi cümbüş çalarmış birde alkolü varmış Hasan'ın. Hasan'da sevdalanmış Ayten'e.....
  Durumu öğrenen Ayten'in ailesi biz seni alkolik Hasan'a vermeyiz diye diretmişler. Zaten kızımız garip birde alkolik Hasan'a verirsek kızımızın hali nice olur demişler. Demişler demesine de Ayten hepten garip olmuş. Yemeden içmeden kesilmiş ve zamanla akli dengesini yitirmeye başlamış.
Ayten'in bu durumuna ise komşular kara sevdadan bu hale geldi bu kız diyerek hep söylenmişler.
En sonunda bir doktor '' sevdiği ile evlenirse düzelir'' diye söyleyince aile 6 yıl sonra Ayten'i dillere destan bir düğünle cümbüş Hasan'la evlendirmişler.
     Evlense de akıl sağlığı düzelmez Ayten'in. Bu durum karşısında  hem Ayten'e hem yoksulluğa  1,5 yıl katlanmış cümbüş Hasan ve kendini meyhaneye alkole vermiş. En sonunda da sabah çıktığı eve bir daha geri dönmemiş.
Evi terk ettikten kısa bir süre sonrada meyhanede öldüğü haberi gelir Ayten'e.
                       Hasan'ın ölümüyle yıkılan Ayten artık kendini sokaklara adamış avare avare dolaşmaya başlamıştır. Dudağına sürdüğü kırmızı rujuyla, koluna taktığı rengarenk çantalarla , omuzuna astığı davuluyla ve sevdiğinden kalan yadigar cümbüşü ile çarşı pazar gezer dururmuş Ayten.... Tarihi kapalı çarşının sembollerinden olmuş bir süre sonra ve kızdırılmadığı sürece hiç bir zaman saldırgan olmamış. Hatta gördüğü yakışıklılara 'parlak moruk' deyip o dönemin delikanlılarından yanak aldığı da söylenir Ayten'in.
                      Ayten yaklaşık bu şekilde sokaklarda 40 yılını geçirmiş ve 12 mart 1992 yılı kimse Ayten'i sokakta göremeyince derme çatma evinde ölü bulurlar. Kalp yetmezliğinden vefat etmiştir. Pınarbaşı mezarlığına defnedilen Ayten'in ise cenaze namazına 3 binden fazla Bursalı gelmişti diye yazar dönemin gazeteleri.




Ve ne güzeldir ki ölümünden 16 yıl sonra yaşadığı mahallede bulunan parka Kamberlerin ortasına Deli Ayten'in heykeli dikildi. Kimi olumlu karşıladı bu durumu kimi ise parkta bulunan geçmiş dönemin sanatçılarının heykellerinin yanına yakışmayacağını düşünerek karşı çıktı. Fakat onca karşı çıkmalara rağmen heykeli dikildi. Ama geçtiğimiz hafta oradan geçtiğimde her zaman bakarak yüzümde tebessüm oluşturan o heykel yoktu. Ve olmama nedenini maalesef bulamadım.








Ayten'in dönemine yetişemedim ama gerek okuduklarım ve gerekse annemden ve çevremden duyduklarıma dayanarak kendi dilimce kaleme almak istedim.


                                  Siz siz olun aşkınızdan delirmeyin.... Delirmek bizim Ayten'e özel....



  Sağlıcakla kalın...

8 Mart 2018 Perşembe

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

                           
               .... 8 Mart 1857 ....
            Yer: ABD New York...
      Olay: 40.000 kişilik bir fabrikada grev sonucunda fabrikaya kilitlenen işçiler ve ardından çıkan yangın sonucu hayatını kaybeden 120 kadın işçi...
                Bu olayın ardından öneriler sonucu 1921 den sonra 8 mart ta düzenli olarak kutlanıyor başlama sebebi acı ama kadınlara kadın olduklarını hatırlatan TEK GÜN.

              Her sene , her gün, her ay.... Kadınlar için onlarca proje başlıyor bu Türkiye'm de. Hep farkındalık şiddete son adına... ne değişiyor ölüm sayısı azalmıyor artıyor aksine.
      Öyle ki 2017 yılında 409 kadın cinayeti işlenmiş olup 387 çocuk cinsel  istimara uğrayıp 332 kadına cinsel şiddet uygulandı.
      Peki 2018...
      2018 yılının daha 3.üncü ayındayken yaklaşık 75 kadın canından oldu ve bir bu kadarda cinsel şiddete maruz kalan kadın ve çocuklar...
       Bursa da geçtiğimiz yıl bana göre çok saçma olan bir uygulaya başlanılmıştı. BursaRay'da kadınlara özel vagon. şimdi ise kaldırıldı. Çünkü çözüm bu değildi. Kimse de zaten bu vagonlara saygı göstermemişti.
       Aslında bir çok platformda öncelik kadınlara yönelik olsa da engellemelerde yok değil.
Hala tv de şiddet dizileri devam etmekte. Bizlerin silahlı dizileri izlemeye mahkum bırakıldığını düşünüyorum. Olur olmaz kliplere şarkılara yasaklar getirilirken neden bu dizler hala ekranlarda. Sosyal platformda biz kadınlar bunu dile getirmeye çalışırken tv lerde neden şiddete eğilimli kişilerle ilgili belgeseller hazırlanmıyor. Ya da bu şiddeti uygulayan insanlar üzerinden tedavi vs. yapılmıyor.
      Cinsel istismarı gerçekleştirdikten sonra o ahlaksıza uygulanan hadımın manası ne olacak ki?
Şiddet gören kadın tedbir istediği halde sağlanamıyorken ve bu tedbire karşı cinayetler şiddetler işleniyorken çözüm nasıl bulunacak?
     Tam bir muamma değil mi?
     Neden kadınlar bu kadar değersiz?
Aslında her erkeğin karısını kadın doktora götürme isteğiyle başlamıyor mu bu eğitimsizlik? ... ve maalesef ki altta yatan en büyük sebep eğitimsizlik ve Allah korkusu. Bu nasıl bir eğitimsizlik , nasıl bir görgü, örf ve adettir ki ahlaksız bu kişi ve kişiler annesine kız kardeşine el kaldıramazken karısına ya da hiç tanımadığı bir kadına şiddet gösterebiliyor. Bu ahlaksızlara söylenmedi mi veda hutbesinde Hz. Muhammed (s.a.v)in '' KADINLAR SİZE ALLAH'ın EMANETİDİR'' sözü.
   
     Ben bu yazımda toplumdaki biz kadınların yolda yürürken , otobüste tek başına kaldığında şoförle göz göze gelmekten kaçınmasına , akşamın 11'inde sokağa çıkmak için düşünme ve vazgeçme sebeplerini belli bir sayıya oranla dile getirmeye çalıştım. Bu oranları http://www.dogrulukpayi.com 2018 kadın istatistikleri sitesinden ve bir çok haber kanallarından okuyabilirsiniz.


   Acıyla yoğrulan,
   Sabırla bilenen tüm kadınlarımızın
      Dünya Kadınlar Günü Kutlu Olsun....
  👧 #kadınolmak🌹🌹🌹




Sağlıcakla Kalın..






                               

4 Mart 2018 Pazar

Ahh.. Sosyal Alem... Ahh...

                         
                      Sosyal Medya...
                      Başımızın belası aslında hepimiz farkındayız ama ne çare diyoruz. Kimimiz gerektiği şekilde kullanırken kimimiz kölesi olmuş haldeyiz.
                      Tüm hayatımızı facebook'a instagram'a twitter'a swarm'a tumblr'a pinterest'e ve daha nicesine adamış durumdayız. Amaç...
                       Amaç şu interneti bize gerekli olan bilgileri aktarması, uzaktaki dostlarımızı ailemizi sosyal medyadan kucaklamak, sevinçlerimizi sevdiklerimizle paylaşmak için kullanmamız gerekirken maalesef ki bu boyutları artık uzunca bir zaman önce aştık.
        Bu boyut kim kime ne demiş acaba bana mı dedilere geldi. 
                           İşte en derin mevzular... Kişilerin önüne geçemedikleri kendilerini bu denli sosyal medyaya bağladıkları durum. Aslında kişi kendini paranoid şizofreniye bağladığının farkında değil... Sosyal medya üzerinden küsüp barışıyor, kavgalar ediyoruz ve sonuç paranoyaklık diz boyu artmış halde.
                           Oysaki kişinin yazma özgürlüğü diye bir şey var aynı basın özgürlüğü gibi. Kişi üstüne alınıyorsa sıkıntı büyük  en derin mevzuda bu işte. Mevlana'nın sözü gibi '' misafir gelecekmiş gibi evini, ölüm gelecekmiş  gibi kalbini temiz tut''. Kendimize inancımız ve güvenimiz yoksa vay halimize... ama neden böyle olduğumuzu şöyle bir espriyle dile getireyim ki '' hep o dini mesajları 10 kişiye göndermedik diye'' :)
                          Mesela hiç bir konuyu internet ortamında tartışmayın birebir konuşmalarımız da ses tonumuzu iyi niyetle ayarlamışken, maalesef yazılı olarak bu iyi niyet ve ses tonumuzu internet ortamında belli edemiyor , anlaşılamıyor ve karşımızdakini anlayamıyoruz ve inatla da anlamak istemiyoruz.
                          Bir de paylaşılan haberlerin ne kadar doğru olduğu durumu var. Ooohhoo oradan oraya oradan oraya derken yanlış bir haber doğru olup doğru haber doğruluğunu yitiriyor maalesef. Bunlara kanmayın basite kaçmayın araştırın internet bizler araştıralım diye var. Bir de bu haberlerin yanlış olduğu halde doğruymuş gibi inatla paylaşılması için üzerimize yağmur gibi yağması var.
                         ... ve hiç hazetmediğim bir  durum kişilerin yemek tabaklarını paylaşması. Basitçe şunu düşünebilirsiniz ama olay o sizin düşündüğünüz gibi değil, benim aklımdaki bu yemeği yiyemeyenin elinde ıphone var değil. Kıçına don alacak parası yoktur evet ıphone la gezer o ayrı bir yazı niteliği taşıyor  ve mutlaka yakın zamanda kaleme almalıyım. Arkadaş hamilesi var hamilesi olmasa da gecenin bir yarısı senin paylaştığına ulaşacak durumda olmayan var ve daha nicesi var ama bunun adı bende Görgüsüzlükten başka bir şey değil üzgünüm. Maalesef artık böyle de rezil bir hal alıyor ortalık.
                          Sosyal medya artık bir ticarethane ortamına döndü kişisel hesaplar dahil olmak üzere kişiler komedi mizahtan, laf sokma sanatından, incik boncuk satmaktan yürüyüp gidiyor artık.
Ben bile blogumu instagram  https://www.instagram.com/gamzemerickamir/  üzerinde storylerde minik minik notlarla tanıtmaya çalışıyorum #gamzeninnotlari hashtagi ile.. Özgür basın gibi :) ben de gerek instagram da gerek burada kişilerin muzdarip olduğu konuları dile getirerek ya da bir çok sosyal medya sayfalarında alışılagelmiş sözlerin dışında notlarımı paylaşıyorum yazı özgürlüğümü kullanarak.

                         Akıl size ait değilse ruhunuz özgür kalamaz...
                         Fikir , düşünce ve özgürlüğünüzün kısıtlanmasına izin vermeyin.... 


    Sağlıcakla kalın...

23 Şubat 2018 Cuma

Meğer Susmak, İnsanın İçiyle Konuşmasıymış....

                       
     Sustum....
En güzeli de buydu... Kendini dinlemek.
...ben sustum, izledim, dinledim...
Anlaşıldım mı? Bilmiyorum...
     Eleştiriler... Manalar... Boş laflar... Biter mi? Kesinlikle çünkü o kadar çok bilmişler arasında yaşıyoruz ki... İnsanlar ne için uğraştığınızı ne amaçladığınızı ne demek istediğinizi anlamamakta kararlı. Alaycı tavırlar... Hele ki bunu gördüğüm anda ''hayırdır sen'' diye haykırasım geliyor.
Bu neyin kavgası neyin yarışı diyorum ve kahkaya patlatıyorum. Taklitlerimden sakının :)
      Nereden geldiğini, nereye gitmekte olduğunu ve ne ile karşılaşacağınızı unutmayın. İnsanlara bir çok şey kattığımız bir şeyler öğrettiğimiz aşikardır ama gelirler size onu kendi icatları gibi sunarlar.
                           Ben en çok şu alaycı tavıra karşıyım arkadaş. Kimsin sen gerçekten kimsin yani yok sadrazam evladı mısın haberimiz yok? Hele bir de manacılar... Şahidimdir mana bulanlar buldukları manaları yaşamaya mahkumdurlar...
                           Aklımdakilere tercüman  Mümin Sekman'ın LimitSizsiniz kitabından bir alıntı olacaktır muhakkak... ''Az değil 100 milyar insan yürüdü bu dünyanın üzerinde. Kimi iz sürdü kimi iz bıraktı. Geldiler, kendilerince yaşadılar ve gittiler. Bazıları kum tanesi kadar önemsenmediler , bazılarının adlarına kumdan anıtlar diktiler. Bazıları sadece geçinme derdindeydi bazıları ise ismini tarihe geçirme. 
                     ...ve tarih ne görkemli bir insan galerisi,
                       üç damlalık özet; kan , ter ve gözyaşı...!!!

                 '' Attan düşmeyi öğrenmeden, ata binmeyi öğrenmiş sayılmazsın '' der bir İspanyol atasözü   hepimiz insanız ve nereden geldiğimizi unutmamalıyız...



    Sağlıcakla kalın...

12 Şubat 2018 Pazartesi

Kendimle Başbaşa...

                        Duygular....
Köreliyor bir yerden sonra. Verilen değerler yerini nankörlüğe bırakıyor. Kalmıyor sizin gibi düşünenler. Burunlar kaf dağı misali.
                        Herkese uygun hareket etmeyi iyi bilirim böyle de bir huyum var ama çileden çıkarttılar mı ne huy görür gözüm ne saygı ne sevgi...
                        Haykırarak böğürmek geliyor içimden. Diyorum ki... En iyisi sen çekil kabuğuna elbet anlaşılır ruhundaki kırgınlık.
                        Ne zaman insanlık yerini iyiliğe bırakacak.
Benim hiç umudum yok. İnsanlar kötü...Yazacak his bile bırakmıyorlar insanda. Aslında yazacak milyonlarca kelime var değil mi? O kelimelere bile değmiyor gördüklerimi kaleme almak. Sonra....
Sonrası hep aynı, hep dejavu...
                         Hep iyilik üzerine düşünürüm, iyilik üzerine yazmaya özen gösteririm belki bir faydam dokunur diye ama sanırım çileden çıktım.

.... ve ne güzel sözdür '' kaliteli insan işiyle, boş insan kişiyle uğraşır''...
                       
                         Hepinizin dili olarak yazıyorum;  'Yaşattıklarınızı yaşamanız dileklerimle'....


                     




                       

5 Şubat 2018 Pazartesi

Bazen Tek İhtiyacın Hayattan Bir Mola...

                  Çalışmasam da bende yaşıyorum şu pazartesi sendromunu.
Hep cumartesi olsun diyorum ağzım dolu dolu... Bak hala yayına girmedi bugün yazmam gereken yazım. Hep bir koşturmaca hafta sonu yemek derdin bir nebze azalıyor eşin evdeyse 2 gün yanından ayrılmamak için hepsini cuma gününden hallediyorsun bi hafta sonunuz var çünkü... Hal böyle oldu mu pazartesi işe gider gibi başlıyor telaşın. Yemekti, temizlikti, çamaşırdı falandı filandı bitmez biz kadınların işi gücü. Ama iş lafa geldi mi aman bütün gün evdesin ne yaptın denir. Önüne geçemediğimiz bir cümle boşver sakın kulağına takma...
                 Umarım her gününüzü pazartesi gibi geçirmiyorsunuzdur ? Valla benim canım kıymetli dinlenmeliyim az bir mola vermeliyim. Mesela çalışmadığım halde mutlaka haftalık bir planım vardır. Pazartesi ve cuma evden dışarı çıkmamaya o gün için kimseye söz vermemeye çalışırım bir plan varsa da benim için değiştirilmesi adına rica ederim. Malum bu iki gün blog yazmam gerekli.
Kalan günler elbet gezerim ikizler burcuyum gezmek bizim işimiz. Gezerim gezmesine de haftada 1 yada 2 haftada bir mutlaka bir etkinlik yaparım evde tek başıma. Yok yoga değil ama yakındır açar youtube yi yoga da yaparım ben...
                  2013 yılında piyasaya çıkan ama 2015 yılında patlama yaratan şu Büyükler için Boyama Kitabı... Tam bir terapi. Kim sana ne demiş, aman kim kime ne yapmış gibi magazinsel hiç bir şey gelmiyor aklınıza... Bazen bir oturuşta 2 resim boyuyorsunuz bazen 1 tanesini 1 ayda anca bitirebiliryorsunuz. işte 1 ay da biten bir resim örneğim...
Çok fazlasıyla ince bir çizim olduğundan renklerin birbirine olan ahengini yakaladığınız zaman ne stres kalacak ne başka negatif bir düşünce. 
 İlk olarak Esrarengiz Bahçe duyuldu  sonrasında bir çok seriler ortaya çıkmaya başladı.  Her birinde farklı çizimler var. 
Bende 2 farklı kitap mevcut bununla ilgili.
İlki;İlayda Bayrak'ın hazırladığı Mekanlar ve İnsanlar.
İkincisi ise biraz yüzsüzlükle sevdiğim bir ablamdan aldığım
Melissa Green'in hazırladığı Anti-Stres Serisi olan Düşler Ülkesi.




Benim hep bir şirin  cafe açma hayalim vardır. Ön hazırlık olarak boyadım çizdim hazırladım.
Bir gün açacak olursam pembe panjurları mutlaka olmalı, rengarenk kışın ortasında bile baharı yaşatan bir cafe....
İşte böyle mis gibi bir terapi...












Şimdi ise beni bekleyen bir baykuş var sırada...
Nedense bir çok insan baykuştan korkar ya da baykuş sesi kötü bir olay olacağının habercisidir gibi düşüncelere kapılırlar. Oysa ben bıraksalar her yere baykuş bibloları,resimleri koyarım ki bir çok kıyafetimde baykuş resmi mevcut hatta kolyelerimde cabası. Hal böyle olunca bende mi bir anormallik var acaba diye araştırdığımda Maya takvimine göre burcumun baykuş olduğunu öğrendim. Bunu öğrenince gerisine fazlada kafamı yormadım açıkçası.



 Benim arada kendime uyguladığım terapi bu şekilde. Arada örgü de örerim. Örgü örmekte bir nevi terapi hemde çok eski zamandan gelen... Ne var ki ikizler burcu hemen sıkılabilir örgülerden o yüzden boyamak en güzel terapidir. 
                       Vakit ayır kendine. Stresten uzak bir vakit. Beynin nefes alsın. O ne düşünceler öyle. 
Bir daha gelmeyeceğiz şu dünyaya canın kıymetli olsun sen değerlisin unutma sen kendine bazı fırsat ve boşlukları yaratmazsan kimse sana demez ki hadi bugün birşey yapma diye.
                       İlla boya yapmak zorunda değilsin. Evinde kullanmadığın eskileri değerlendir.
Ayakkabı kutularından kullanabileceğin şeyler üret, üretemiyorsan bile bu kutuyla ne yapabilirim diye düşünmen bile sana bir terapiydi.

                         O zaman ne diyoruz; heeyyy hayat bana biraz mola....




Sağlıcakla kalın...
                       
                           

2 Şubat 2018 Cuma

Valla Açıkçası Keyfin Bilir...

                        Mükemmelliyetçilik.....
     Bana göre resmen bir hastalık. Öyle ki mükemmelliyetçi bir insanla karşı karşıyaysanız sizi de hasta etmesi muhtemeldir bana göre. 2 dk da psikolojinizi çökertir ne olduğunu anlayamazsınız.
Böyle ruhunuz dalgalanmaya başlar bana neler oluyor dersiniz. Şayet böyle bir ruh haline bürünmeye başlar başlamaz ortamı terk edin derim.
                        Mükemmel biri olmalıyım. Herşey muazzam olmalı. O yapar da ben nasıl yapamam hemde daha iyisini yaparım. Herkes benim yaptığıma ayak uydurmak zorunda. Herkes benim kararlarımı onaylamak ve takdir etmek zorunda.
gibi gibi bir sürü çileden çıkarıcı şeyler.
                        Peki neydi ''mükemmelliyetçilik'' kişinin kusursuza ulaşma çabası. Üzgünüm ama kusursuz diye bir şey yok. Aslında '' mükemmelliyetçilik'' elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmaktır. Ama abartıp ipin ucunu kaçıran çok.
                       Bu özelliğe sahip kişiler kendi içinde en çok çakışan kişilerdir. Yüksek beklentili yaşar hayatı, hata kabul etmez ve etmediği gibi sürekli de kendini eleştirir. Kendi eleştirisi biter ve direkt karşı tarafa saldırıya geçer aslında. Saldırı şöyle gerçekleşir genelde;
... sizden yapmanızı rica ettiği bir şey vardır yaparsınız beğenmez burnunuzdan getirir çünkü herşeyin iyisi ve güzelini kendisi bilir. Her yaptığınızda hata bulur sizden bir şey istemese bile hata bulacak ve sizi küçük düşürecek o kadar çok bildiği şey vardır ki yıpranırsınız.
Çok şey bilir bu insanlar çoookkkk.... Bildikleri tek şeyin şu olduğunu bilmezler ama mükemmelliyetçi olayım derken hem kendini mutsuzluğa sürükler hemde seni.
                       Mükemmele değil de mümkün olana odaklanın. Yıpranmayın ve yıpratmayın.
- sürekli takdir edilme dürtüsü içerisindeyseniz,
- bitmiş bir konu ya da olay üzerinde tekrar tekrar düşünme ve değiştirme isteğiniz var ise,
- karar vermede güçlük çekiyor ve etrafınızdakilerle bu konuda çakışıyorsanız,
- ve en beteri etrafınızdaki insanları size göre hareket etmeleri için değiştirme çabasına girme  gibi durumlarınız var ise kendinize dur deyin mutlaka bununla ilgili yazılar okuyun, testler çözün ve hatta gerekirse psikolojik bir tedavi görün.
                        Mükemmel olayım derken kaç kere canın yandı umursamadın, geçmişi hiç kendine örnek olarak almadın hiç bir şey olmamış gibi devam ettin. Ne büyük hata.... Yapabileceklerini yap kimse senden çok fazlasını beklemiyor.
Yaptığınız şey her ne olursa olsun aslında mantığa sığar tarafı yok eleştiriye kapalı olmak ne demek. Mükemmelliyetçi ruhunla eleştirmek güzel tabi. Böyle yaparak etrafınızdaki kişileri kaybedersiniz kimse sizinle aynı fikire sahip ya da olmasını istediğiniz ne varsa olmak zorunda değil.
                       Hep yapılan hatalar ebevyen olarak çocuklarınıza aşılayacağınız şeylere özen gösterin unutmayın ki çocuklarımız bizleri örnek alıyor. Çocuğunuzu başka çocuklarla kıyaslamaya girmekten kaçının ki hastalık derecesinde ki mükemmelliyetçiliğe bürünmesinler.

                       Çevremde mükemmelliyetçi insanlar olduğu için ve insan üzerinde yarattığı etkiyi çok iyi bildiğim için bu durumu kaleme almak istedim. Ve genelde kaleme aldığım tüm konular çevremdeki örneklerle alakalı. Çünkü tüm bu örnekler bana göre ders niteliği taşıyor. Bana yapılmasını istemediğim hiç bir şeyi karşı tarafa dayatmak zorunda değilim. Herkesin kendi hayatı, kendi düşüncesi ve kendi mükemmelliyeti var diye düşünüyorum.
                     


   '' Hayat bir nefestir,
          aldığın kadar...
      Hayat bir kafestir,
          kaldığın kadar...
      Hayat bir hevestir,
                                  daldığın kadar...  ''    ...Mevlana...


        Kendiniz olacağınız ve kendiniz kalacağınız günlere...


Sağlıcakla kalın.
   


29 Ocak 2018 Pazartesi

Sen Sen misin? Yoksa Başkalarının Seni misin?

                  Seninde bir hayatın olduğunu unutma. Evli de olsan bekar da olsan senin bir hayatın var.
Hayır demeyi bil. Hayır demediğin müddetçe sen sen değilsin başkalarının senisin.
                  Sana hayır diyenler ne kadar mutlu farkında mısın?
Çünkü onlar mesuliyeti senin üzerine atıp seni mutsuzluğa, kafanda binlerce düşünceye itip ''amaann iyi oldu bundan da sıyrıldım'' diyebilme özgürlüğüne sahip oldular. Gece senin gibi uykuları on kere bölünmedi mis gibi bir uyku çektiler aksine. Sen hayır diyemediğin o düşünceyle yattın o düşünceyle kalktın yüzün gözün şişmiş bir de dinlenemeden.
                   Evlisin, senden bir şey rica eden kişide evli isteğine tamam dedin bir mesuliyet aldın akşam eşin geldi durumu izah ettin bir ton laf işittin üstüne vazife olmayan bir işe tamam dediğin için peki sana bu işi veren kişi ne yaptı kocasıyla huzurlu bir akşam geçirdi. Sen kocanla tartışmalı bir akşam geçirdin ve belkide her gece sana sarılarak yatan eşin bu olay yüzünden arkasını dönüp senden önce uyudu. Böyle olunca ne oldu mutlu mu oldun? Aksine sana bu mesuliyeti veren arkadaşını gebertmek istedin dimi ama yinede hayır diyemedin... Huzur yerlerde...
                   Çalışma hayatında her şeyi en iyi yapan sen, elinden hiç bir şeyin kurtulamayacağı sen patronun sana onca işinin arasına kel alaka bir iş daha kattı ve sen yine hayır diyemedin dimi?
Hayır diyemedin tamam da peki o işi halledene kadar girdiğin strese deydi mi?
Elbette ki hayır... Deli gibi mesai yaptın mesai ücretini alamadın. Uykusuz kaldın vereceğin raporu 1 saat gecikmeli ilettin patron kıyametleri kopardı, işi teslim ettin bir teşekkür almadın. Doğal olarak sinirlendin kendini yedin bitirdin ama 1 hafta sonra yine sana ekstradan bir iş daha verildi yine hayır diyemedin. Sebep şu aslında o patron ve bu işe ihtiyacın var... Birazda böbürlendin kendince ''demek onca eleman var ben başkayım'' dedin...
 Hayır efendim başka değilsin enayisin aslında kimse kusura bakmasın sen tatlı dilini kullanabilseydin sebep sunup hayır deyip birde başka bir arkadaşının bunu yapabileceğini söyleseydin olmaz mıydı? Emin ol çok daha iyi olurdu. Prensipli olduğun ortaya çıkar saygınlık kazanırdın var olan projenin ne kadar önemli olduğunu hissettirebilirdin.
                    Zamanında ki evetlerimiz evet deyip te o evetleri yerine getiremememiz bize olan güveni sarsar bir süre sonra. Bu yüzden yapamayacağınız taleplere bir sebep sunarak hayır derseniz güven sağlamış olursunuz bir bakıma.
                  Hayır diyerek bir de kendinize daha fazla vakit ayıracaksınız aslında.
Hayır demek; yaşantınızın dizginlerini elinizde tutmaktır aksi takdirde dümeni başkalarına teslim etmiş olursunuz.
                 Yukarıda belirttiğim örnekler birebir tecrübeyle sabittir. Bende bundan muzdaribim hayır diyemiyorum bunu nasıl karşı tarafa hissettirebilirim beceremiyorum diyenlerdensen hayır desem mi demesem mi diye düşünürken kafanda şu sorular dönüp dolaşır;
        - senin zamanından çalsa bile iyilik yapmaktan kendini alamıyorsan,
        -direkt hayır dersen kaba bir insan olarak görüneceğini düşünüyorsan,
        -hayır dediğin zaman dışlanmaktan korkuyorsan, kalp kırgınlığı bile yaşayabileceğini düşünüyorsan,
        -hayır dediğinde ayağına gelen bir fırsatı kaybetmiş olma hissine kapılıyorsan,

            
belki de şu şekilde hayır diyebilirsin;
      -iyi kalbini iyilikten elbette ki alıkoymadan,
''şimdi değil ama daha sonra bu konuyla alakadar olurum gibi tatlı dille talebi geri çevirebilirsin''
      -senin içinde hayır olanı
'' kabul etmeyi çok isterdim ama ...'' diyerek reddedebilirsin.
     -senden talep edilen konu ve çözümü sen değilsen,
''bu konuda sana ben değil ama şu kişi yardımcı olabilir '' diyebilirsin,
     -ya da kısaca kendinizi üzmeden de kocaman bir hayır diyebilirsiniz.

 Bunu başardığında hayatında ki huzuru ve kendine zaman ayırmanın mutluluğunu yaşadığında ne kadar da geç kalmışım diyeceksin.
Hayır demek asla bir kötülük değildir. Bu senin en doğal hakkın, seni istemediğin şeylerden uzak tutarken karşındakini de zor duruma düşürmekten kurtarırsın bu hakkını kullanmaktan çekinmemelisin.

Hayır'lı günlere...


Sağlıcakla kalın....






26 Ocak 2018 Cuma

Dilin Düşünceden Önce Hareket Etmesin...

             Susarak nasıl hayat geçer ki...
Geçmez... Elbet konuşmalıyız. Konuşarak enerjimizi boşaltmalıyız. İşte bu noktada insanlarla olan iletişimimiz, ikili ilişkilerimiz ortaya çıkıyor. Hayatın her alanında ihtiyaçtır konuşmak.
Markete girip bir ürünün fiyatını sormak için bile konuşuruz. Ürünü elimize alıp market sahibine uzaktan sallamayız bu ne kadar diye. İletişimi bilmeyen sallar ama bu da bir gerçek.
            Hayvanların bile bir iletişim dili vardır. Kuşlar mesela; çiftleşmek için dans ederek kur yaparlar birbirlerine. Ama biz her şeyi çok bilen biz insanlar genelde bağırıp çağırarak ve hatta şiddet göstererek iletişim kuruyoruz. Sonra... Sonrası kötü bir toplum haline geliyoruz. Evlatlarımızın geleceğini kötülük üzerine inşa ediyoruz.
             Dinlemesini bilmeliyiz empati yapmalıyız. Dinlediğimiz karşı taraf hissetmeli ve bizde dinlendiğimizi hissetmeliyiz. Aksi takdirde yukarıda dediğim gibi iletişim başka bir boyuta geçiyor.
             Anne-evlat , baba-evlat , dostluklar , evlilik vb. bu örnekler hayatımızda çoğalır gider.



Anne-kız ilişkisinde ;
kız arkadaşlarıyla sinemaya gitmek ister... Anne kır dizini otur der.
Çünkü annenin zihnindeki sinemanın karanlık bir ortam olduğudur ve nice düşüncelerdir. Kızına bir cevap hakkı tanımadan zihnindeki bu düşünceyi paylaşmadan konu kapanır. Kız içinde cevabını bilemediği o mahcubiyetle arkadaşlarına bir yalan uydurmakla kalır.



 Baba-oğul ilişkisinde;
Çocuk okumak istemez içinde bir cevher vardır onu açığa çıkarmak ister ama ne haddine , biz okumadık ta ne oldu der baba evladını dinlemeden keser önünü. Sonra okumak istese de okuyamaz zaten heves gider asi bir çocuk yerini alır.





Dostluk; okul hayatında başlar genelde...
Ya sınavda kopya vermediği için biter ya da aynı kişiye aşık olurlar.
Ama hiç konuşma fırsatı vermezler birbirlerine. Biten dostluğun sebebini onlarda dahil kimse bilmez aslında.





Peki evlilik....
Flört dönemi gibi geçen 3-4 aylık bir cicim ayından sonra gerçek kişilikler ve iletişim.
Adam; bu akşam bizim çocuklarla toplanıyoruz. Ne zamandır görüşmedik biliyorsun ani karar oldu der sevdiği eşine tatlı bir dille fakat tatlı bir dille cevap alamaz adam karısından...
Bunun ani bir kararı mı var siz bunu kesin önceden planladınız bana şimdi söylüyorsun, senin bir karın var unutma der,der,der.... konuşma farklı bir boyuta geçer. Ama kadın farkında değildir ki hep bu anlayışı iletişimsizliği yüzünden adamın başka çaresi kalmamıştır.
tam tersi şekilde bir örnek verirsem durum daha iyi anlaşılır sanırım.
Kadın;
''kız kıza toplanıyoruz bu akşam hani geçen bahsetmiştim ya kızlara bu akşam gün olarak uydu ''
adam; ne demek kız kıza evde toplanmak neyinize yetmiyor gibi yine kabaca bir konuşma gerçekleşir konu kapanır kadın kendini kemirir.
Asıl olması gereken şu değil miydi?
Adam;
''aaa ne güzel ne zamandır evdeydin açılırsın ama gittiğin yerden konum at ne olur ne olmaz''
aynı tepkiler bu ve bunun gibi konularda kadından da eşine böyle cevaplar verilmeli.
Yani sende şimdi Amerikan filmleri gibi amma da abarttın burası Türkiye dedin birde değil mi?
Çünkü orada medeniyet var görgü var insanların birbirine saygısı var. Bizde hep banacılık var, ego var, kim büyükse onun sözü geçer var. Var da var....
               İletişim ve ikili insan ilişkilerimize örnekler böyle uzayıp gider. Birde okurken doğru dersiniz ki bunu her hangi bir konuda hep yapıyoruz ama hayata geçirmiyoruz.
              İletişimde tatlı diliniz, yüzünüzdeki tebessümünüz eksik olmasın... Hele ki benim gibi kaşlar çatık, ketum , aksi bir duruşunuz varsa  ''aman bununla bir şey konuşulmaz'' diyenler mutlaka vardır.
Lise döneminde az erkek Fatma demediler bana dediler dediler de sonra da hiçte öyle olmadığımı gördüler. İletişimde tebessüm önemlidir. Bir de empati.
               Sizinle nasıl iletişim kurulmasını istiyorsanız o şekilde bakın karşı tarafa o şekilde tepkiler verin.
Mevlana'nın dediği gibi;
   '' Bencillik gözüne takılmış ayna gibidir. O gözler nereye bakarsa baksın kendinden başka birini görmez...''
      İşte insan ilişkilerimize bunca yazdığıma özet niteliğinde bir söz...

   '' Bilgi huzur limanına götüren kayık,
     Şüphe bilgisizliğin çocuğu,
     Kuşku; bardağın dibinde kalan su, dök gitsin...'' diye yazmış Cemil Meriç Bir Dünyanın Eşiğinde adlı kitabında...

   
Tatlı dilli, tebessüm dolu, bol kahkahalı iletişimli günlere...


Sağlıcakla kalın...

23 Ocak 2018 Salı

Asıl Mucize Kendine İnanmaktır...

             Kimsenin size inanmasını beklemeyin. Asıl mucize kendinize inanmanızdır.
Kendinize güvenin bu hiçte zor bir şey değil.
             Bir düşünün en son kendiniz için ne zaman bir şey yaptınız.? Hep bir bahane üretmediniz mi?Bunu sadece siz yapmadınız bunu bir çoğumuz hep yaptık. Kendimize inanmadık, güvenmedik...
Belki de böyle yetiştirildik, duygularımız bastırıldı, hayallerimiz kısıtlandı, ayıplandık...
Şimdi buna dur demenin vakti gelmedi mi? Vakti geldi de geçiyor bile...

             Kimsenin sizden bir üstünlüğü yok. Kendinizi aşağılama duygusunu bir kenara bırakın.
Bu durum insana negatiflikten başka bir şey katmaz. Ve bu negatiflik etrafınıza da negatif enerji yayacağı için yalnız kalma ihtimaliniz oldukça yüksektir. Bu yalnız kalma durumu sizleri bulunduğunuz ortamda dışlayacakları anlamında değil kesinlikle, siz kendinizi bu ortamdan soyutlayacaksınız. Şunu düşüneceksiniz bu konuyla ilgili bir bilgim yok burada ne işim var ortamı bölmeye hakkım yok. Hayır hakkınız var. Mutlaka sizinde o konuyla ilgili bir bilginiz, bir tecrübeniz var fakat bunu dışarı çıkaramıyorsunuz. Kendinize güvenin.
              Kimse özgüven patlamasıyla doğmuyor. Bu kişinin kendini bulmasıyla alakalı. Dedim ya ; belki de böyle yetiştirildik, duygularımız bastırıldı, hayallerimiz kısıtlandı, ayıplandık... Ne için ayıplandıysak...
Bu durumu aşmak elbette kolay değil ama herşey sizin elinizde. Kendinizde olanı bulmak sizin elinizde bunu kimse keşfedemez hele ki kendinize olan güveni.
              Nasıl ortaya çıkarmalıyız bu özgüveni. En başta hayır demeyi bilmeliyiz. Size ters,yanlış gelene hayır demelisiniz. Kendinizden ödün vermemelisiniz ki kendinizi ikinci plana atmamalısınız.
Önceliğiniz ikinci plandan sıyrılmak.  Geçmişinde yaptığın bir kaç hatanın sebebi hayır diyemediğin için olmadı mı? şimdi o hataları örnek alarak yeni bir sen oluşturma vakti.
              Kendini şımart. Çılgınlık yap demiyorum. Evde bile otursan kalk kendine bir makyaj yap bugün yine güzel ve pozitifim de kendine. Kırmızı ojeni sür. Tırnakların çok mu kötü ? Ne önemi var oje süre süre kendin zaten tırnaklarına o önemi vereceksin birinci de kötü ikinci de daha iyi üçüncüde mükemmel tırnaklar. Böyle ufak ama kendini motive edici şeylerle başla özgüvene. Kendini bul ve kendini tanımana fırsat ver. Kendine inan.
              Özgüven için mutlu olmalısın bu yüzden seni mutlu edecek şeyleri keşfetmelisin.
Yaşam koçu Tayfun Topaloğlu'nun dediği gibi ; ''Mutluluğun formülü kısa, seni mutlu eden şeyi yaparsan mutlu olursun''. 
Mutlu olursan başarılı olursun. Başarıyı sadece çalışma hayatı ile kısıtlama yaptığın yemekte senin başarındır, taşıdığın kıyafette başarındır. Mutlu ol yeter.

             Yine elalem kavramı geldi aklınıza . Ben şimdi bir değişime gireceğim, özgüvenimi ortaya çıkaracağım ama benim davranışlarım konuşulacak. Sen özgüvenin yokken de konuşuluyordun. Ama duymuyordun. Şimdi de duyma. Onlar seni konuşuyor diye özgüven sahibi değillerdi dedikoduyla özgüven sahibi olunmaz zaten. Sen hayatını yaşa mutluluğuna bak bazı insanlar karşısındaki mutsuz olduğunda mutlu olan değersizlerdir bu kişileri kafana takmayarak en büyük mutluluğu ver kendine.
            Sen nasılsan etrafında ki insanlarda seni örnek alacaktır. Eğer bir çocuğun var ise, o'na  özgüven aşılamalısın. Şuan sende olmayan özgüven eksiliğinin sendeki etkisini görebiliyorsun değil mi? Çocuğunun da böyle olmaması adına ona yardımcı olmalısın güven aşılayarak eğitmelisin ki hayatta başarı kimliğini edinsin.

Yazar Frank M. Robinson'un dediği gibi;
'' Hiç kimse geriye gidip yeni bir başlangıç yapamaz, ama bugün yeni bir son yapıp yeniden başlayabilir''. 

         Hadi bugünün tarihini at bir kenara yavaş yavaş başla ısınma turlarına. Kendin için mucizeni yarat kimse senin için yaşamıyor unutma sen kendin için yaşıyorsun bu dünyada...

Özgüven dolu günlere....


Sağlıcakla kalın...

           

15 Ocak 2018 Pazartesi

Bir Mum Diğer Mumu Tutuşturmakla Işığından Hiç Bir Şey Kaybetmez...

          İnsan olarak her davranışımızın mutlak bir karşılığı vardır. 
Atalarımızın da dediği gibi; ne ekersen onu biçersin. 
Düşündüğünüz ve harekete geçirdiğiniz iyi niyetiniz ile yaptığınız her şey sizlere iyilik olarak geri dönecektir.


          Şikayetçi olmayın. Şikayetiniz içinizde yaşadığınız ruhsal durumla alakalıdır. Bencil olmayın, çıkarcı düşünmeyin, kibir sizden uzak olsun... Bu düşünceler sizi yaşanmaz hale getirir.
Çin'li filozof Konfüçyüs'ün dediği gibi; bilgi insanı şüpheden , iyilik acı çekmekten kurtarır.
Ve Mevlana'nın güzel bir sözü bu yazıma cevap niteliğinde;
Şikayetçi kötü huyludur, iyi huylu şikayet etmez tahammül eder.

          İyilik karşılık beklemeden yapılan yardımdır. Karşılık beklersek yardım kavramından çıkar ve çıkar ilişkisine dönüşür ve bunu karşı taraf hissettiği zaman kendisini size borçlu hisseder. Bunu hissettirmemeliyiz.
Mesela en son ne zaman bir amcaya veya teyzeye yolda yardımcı oldunuz ya da bebekli bir kadına bir el uzattınız veya bir çocuğu ne zaman sevindirdiniz. İşte bunun altında yatan bu yapılanlar iyiliktir, iyi niyettir. İyi olmaktan şaşmayın.
Ben teyzeye yardım etsem ne olur etmesem ne olur demeyin alacağınız bir hayır duası kadar güzel bir şey yoktur ve Allah kimin duasını kabul eder bilemeyiz. Siz iyilik yapmayı alışkanlık haline getirin.              İyiliğe en başta düşünceleriniz dahil olmalı. Aklınızdan kin besleyerek isteksiz yapılan iyilikten hayır beklemeyin. Önce isteyin gerçekten isteyerek iyilik yapın. Bu sizi tanımlayan en büyük özelliğiniz olmalı. Siz böyle anılmalısınız.
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın felsefesinden uzaklaşın. 
Size gelen her bir kişiden alacağınız mutlaka bir ders olacaktır. 
Ya da bir gün bana dokunmasın dediğiniz kişiye işinizin düşeceğini unutmayın. 
Olmaz demeyin elbet bir gün bir yerde bir yolunuz kesişir ve dokunmasın dediğiniz yapılması gereken işinizi yapar. Bu en basit örnektir.
Her yaptığınız iyiliğin karşılığını; belki yaptığınız günün yarınında, belki bir ay, bir senesinde alacaksınız. Bunun tarihi yoktur ihtiyacınızın olduğu anda bu yaptığınız iyilikler size mutlak geri dönecektir.
          İçinizdeki sevgiyi köreltmeyin. Maalesef  büyüyen dünyamızda süregelen bir kötülük kavramının , bilinçsizliğin, umursamaz tavrın önüne geçemiyoruz. Ama bu duruma engel olmak bizim elimizde. 
Mevlana'nın dediği gibi; '' Bir Mum Diğer Mumu Tutuşturmakla Işığından Hiç Bir Şey Kaybetmez...'' sen etrafına nasıl ışık saçarsan o ışık büyüyüp gidecektir ve bu ışığı saçmak bedavadır. 
          Ben etrafımdan böyle görüyorum diyerek sizin yapacaklarınıza acaba ne derler düşüncesiyle hayata bakmayın. Siz; size gelen doğruları, iyilikleri yapın ve emin olun bu bakış açınız değişiminiz yukarıda belirttiğim gibi ışık olarak yayılacaktır. 

          Elalem ne der kavramını şöyle bir kenara atın, sizden uzak aklınıza gelemeyecek bir kenara 
      ve çok sevdiğim şu cümleyi getirin onun yerine.

Tavrınız olsun..


Tarzınız olsun..Hedefiniz olsun..

Çizginiz olsun..

Presipleriniz olsun..Farkınız olsun..

Sınırlarınız olsun..

Velhasıl kelam her şeyiniz size has;
nev-i şahsına münhasır olsun..
Davranışlarınız taklit, 
düşünceleriniz satılık, 
değerleriniz emanet olmasın.


            ...ve yine bugünkü yazımı Mevlana'nın eşsiz sözlerinden biriyle noktalıyorum.
    ''Üzülme can!
        Doğruysan zarar gördüm deme.
          Bil ki;
             iyiler mutlaka kazanır.''

         

Sağlıcakla kalın...


          

12 Ocak 2018 Cuma

Kitapların Güzelliği... Hayatımızda ki Yeri....

          Okumak….
        Hepimizin aklına okumak denince gelen şey eğitim süreci oluyor değil mi? – Evet…
Asıl bahsetmek istediğim işte bu noktada başlıyor. Küçük yaşlarda hayatımıza eğitim süreciyle giren okumayı, kitap okuyarak alışkanlığa dönüştürmediğimiz gerçeği…
Aslında okunacak ne çok kitap var.
        Günümüzün büyük çoğunluğunu akıllı telefonlarımızdan sosyal medyada stalk yaparak geçiriyoruz öyle değil mi?
  -‘’Hmm bak bak falanca nerede, ne yapmış, ne giymiş''..
gibi uzayıp giden birde oradan çıkıp hepimizin malum whastapp gruplarında yaptığımız araştırmaların muhabbeti döner. Sonra bir bakmışız akşam olmuş. Bırakalım kim nerede ne yapmışı... Siz kendinize bir şeyler yapmaya bakın. Yararlı bir şeyler... Size toplum arasında artı kazandıracak bir şeyler. Sosyal medyada stalk yapmak yerine sosyal bir karakter kazanın.
        Nasıl mı ?
Cevabı çok basit… kitap okuyarak.
-ya kitap bana nasıl bir sosyal karakter kazandırabilir ki? Okuduğum kitabı sosyal alemde özetini geçerek mi? – Ahh.. yine sosyal alem dediniz değil mi?
      -Elbette ki hayır…
   Siz kitap okumayı alışkanlık haline getirdiğiniz anda hayatınızda değişimler başlayacak.
       Kendinize güveniniz olacak. Evet kendine güven… emin olun bir çoğumuz kendine güven problemi yaşıyor. Bir topluluğa girdiğinizde çekingen tavır sergiliyor ya da saniyeler içinde olur olmadık düşüncelerle boğuşuyorsanız kendinize güven eksikliği yaşıyorsunuz. Bunu aşmakta kitap okumaktan geçiyor.
       Kelime dağarcığınız gelişiyor , olaylara bakış açınız değişiyor ve inceleme yeteneği kazanıyor, ufkunuz genişliyor. Ve daha bir çok güzel şeyler katıyorsunuz yaşamınıza. Hiç okuma alışkanlığınız yoksa bu belirttiklerimi okuduğunuz ilk kitaptan itibaren yaşamaya başlıyorsunuz.
       Elbette bu kadar değil. Kitapların güzelliği, bize kattıkları yazmakla anlatmakla bitmez.
Bakış açınız değişiyor demiştim bu nasıl olacak dediniz değil mi? En basit bir örnekle açıklamalıyım ki o örnekte önyargı. Hayatınızdan önyargı kalkıyor. Önyargıyı biz genelde insanlar üzerinde uygularız değil mi? Oysa ki insanlar dışında bir çok şeye önyargımız vardır. İlk defa tadacağımız yemeğe, ilk defa gittiğiniz bir mekana,… gibi bu ilk örneği uzar gider. Ön yargınız bir süre sonra empatiye iyi niyete dönüşüyor. Hayatınızdan ön yargı kalkıyor ve hayattan keyif  alan, acaba şu falanca kişi  şu konuşmada bana şunu mu demek istemişti gibi düşünlerle kendinizi yiyip bitirmiyorsunuz mesela…
        Zamanım yok deme. Benim de yoktu ama varmış. İnsan kendine zamanı kendi ayırır.  İstemektir önemli olan. İsteyin…. Özenin… kitap okumaya özenin…
Kitap okumak isteyenin zamanı çoktur.
İşe giderken serviste okuyun, trende , otobüste okuyun.
Ama benim çocuğum var…  Ne güzel teşvik et. Ama çocuğum okuma bilmiyor okuma çağında değil. Masal kitabı okuyabilirsin ya da Çocuğuna da boyama kitabı alabilirsin o boyama yapıp keşif ederken sende kitabınla baş başa kalabilirsin. Amaç çocuğunuza küçüklüğünden itibaren kitapların güzelliğini aşılamak.
Yine ama dediniz değil mi ve eklediniz…
- ‘’benim küçücük bir bebeğim var her şey burada yazdığınız gibi kolay olmuyor’’dediniz birde…
Elbet çocuğunuzu uyutmak için ayağınızda sallamak beşiğinde sallamak gibi uğraşa giriyorsunuz yine bebeğinizi uyutmaya çalışırken sosyal medyada geziyorsunuz işte bunun yerine 10 dakikada olsa kitap okuyabilirsiniz diye düşünüyorum.

          Gamze diyor ki; hayatınızda ‘’ama’’lara çözüm üretin. İsteyin… Güzel, eğitici sizlere artı güzellikler katacak şeylere özenin…

Okumaya bahane yoktur. 
Akıllı telefonunuza ya da tabletinize indirebileceğiniz bir çok kitap uygulamaları mevcut ve kitapları pdf olarak cihazına indirebildiğiniz programlar bunlar. Araştırabilirsiniz…

       Ne tür kitaplar okumalıyım ? diyorsanız onun cevabı sizde. Neye merakınız var ise o merakınız üzerinden gidebilirsiniz.
Kitaplarında size hitap etmesi önemli, okurken sıkılmayacağınız türden olmalı ilk düşünceler hep böyledir. Ve doğrudur da… bunun da çözümü var .. yine akıllı cihazınızdaki uygulama marketinden’’ kitap alıntıları ‘’ şeklinde bir çok uygulamalar var. Bu uygulamalarda ise A’dan Z’ye bir çok yazarın bir çok kitabından cümleler var. Bu cümleler yazar ve yazarın kitaplarındaki hitap şeklini ortaya koyuyor bu durumda da yazar ve kitabı hakkında bilgi sahibi olmuş oluyorsunuz.
-Bana hitap eder mi? Sorunuza cevabınızı vermiş oluyorsunuz. 
Ben kitap tezgahında alsam mı? diye ikileme girdiğim kitap hakkında arka kapak bana kitapla ilgili yeterli ışığı vermediğinde ya da ilk sayfasını okuduğumda takıldığım oluyorsa bu programı açıp kitap ve yazar hakkında fikir edinip öyle almaya karar veriyorum.

            İşte her şeyin çözümü var. Çözüm yaratmakta bizim elimizde istemekte…

            Hayatınızın kalitesini arttırmak , insan ilişkilerinizde tavrınız olmasını istiyorsanız eğer….

           Gamze diyor ki; tavsiyemdir… kitap okuyun, yakınlarınıza sizlerde tavsiye edin ve en güzeli teşvik için onlara kitap hediye edin...

           Eğer ki bu blog ta okumuş olduklarınızdan sonra hayatınızda bir şeyleri değiştirmeye başladıysanız tavsiyelerinize bu bloguda katarak yaparsanız, böylesine güzel bir şeye vesile olduğum için bende mutlu olurum. Amacımda bu zaten yazılarımla faydalı birşeyler yapabilmek. 



Blog günlerim her haftanın pazartesi ve Cuma günleri yeni konularla yayında olacak.  Takipte olun..





Sağlıcakla kalın….

8 Ocak 2018 Pazartesi

Fotoğraf Güncem... Başlangıcım.... Yeni Dünyam....

      Hepimizin elinde gelişen teknoloji sayesinde iyi kalitede fotoğraf çeken akıllı telefonlar var.
Öyle ki ; artık akıllı telefon almaya karar verdiğimizde önceliğimiz kamerasının kalitesi oluyor megapikseli , çözünürlüğü vs..... derken kamerası iyi kalite bir akıllı telefonu alıp çıkıyoruz mağazadan. Sonrasında gelsin fotoğraflar.. Tabi ki bende bu düşünceyle almıştım akıllı telefonumu. Dostlarla güzel anılar biriksin. En güzeli de bu değil mi zaten yıllar sonra bu anılarla mutlu olmak ve o günlere dönmek...?
     Yine dostlarla nereye gitmenin telaşına düşmüşken Bursa Muradiye Külliyesi'nde bulduk kendimizi ve ilk fotoğraflama deneyimim burada başladı. Ne de güzel oldu başladı.
Gözümdeki perde kalktı , huzur bulduğumu , dünyadaki tüm olumsuzlukları unuttuğumu ve içimin pozitif enerjiyle dolduğunu farkettim. 

işte ilk fotoğraflarım... ne kadar başarılıyım elbette ki sorgulanabilir. ama önemli olan benim ne hissettiğimdi bana göre...   
       ...... sonrasında devamını getirmek gibi bir gaye oluştu içimde.. Taştan, yere düşen bir yapraktan , bir ağaçtan, bir kediden yada başka bir hayvandan kendi içimdeki duyguları yansıtmaya karar verdim. 

Botanik Park
                                                               Botanik Park
                                                             Trilye - Yat Limanı
                    çok uzağa gitmedim yol kenarında birikmiş yaprakları değerlenedirdim :)
Botanik Park Hayvanat Bahçesi

https://www.instagram.com/gamzemerickamir/   ←  tüm fotoğraflarımı belirtmiş olduğum instagram adresimden bakabilirsiniz. Elbette takip edip beğenebilirsiniz de :) :)

         Paylaştıklarım aslında sizleri teşvik etmek için. Biliyorum sizinde böyle bir gizli cevheriniz var ve biri tarafından keşfedilmeyi bekler gibi durmayın harekete geçin. Benim cevherim fazlasıyla amatörce bir cevher elbette kabul ediyorum belki sizin cevheriniz fazlasıyla profesyoneldir öyle değil mi?
         Bu fotoğraflar nasıl bu hale geldi. Işık nasıl ayarlandı , objeler nasıl netlik  kazandı gibi şuan aklıma gelmeyen ama sizin tüm sorularınıza cevap veren bir konuyu açıklığa getirmeliyim. 
Herkes gibi bende belli başlı programlar kullanıyorum pc de '' PhotoScape '' telefonumda ise ''Snapseed''. Çektiğiniz fotoğrafta ışığı ayarlayamadınız mı? Bu programlarla ayarlayabilirsiniz ve aklınızdaki bir çok değişimi yapabilirsiniz.
         Ben Blog'ta program nasıl kullanılırdan ziyade teşvik amaçlı yazılar ve paylaşımlar yapmak taraftarıyım. Zaten milyonlarca blog var ve o bloglarda tüm sorularınıza cevaplar alabiliyorsunuz yazmıyorum ki diğer bloglarda tıklansın...
  Ama bu kadar yazdın bir kaç çekim nasıl yapılır bir şeyler söyle derseniz;
-çekeceğiniz objeyi ortalayın,
-yakın çekin,
-arka plana dikkat edin,
-fotoğraf çekerken güneşi arkanıza almayın bilhassa güneşe karşı çekin çektiğiniz kişinin biraz karanlık çıkma ihtimali olsa da en güzelinin güneşe karşı çekilen fotoğraf olduğunu güneşi arkanıza alarak çektiğiniz fotoğrafta görecekseniz. 
-yere yakın tutun makinanızı ya da akıllı telefonunuzu ve bir kaç poz öyle çekin , yerde taşın ya da bir yaprağın kadrajınıza girmesi fotoğrafınıza ayrı bir güzellik katacaktır ve yavaş yavaş kendinizce fotoğraf çekim pozisyonları yakalamaya başlayacaksınız. Bir süre sonra oturarak, dizlerinizin üstüne çökmüş ya da çimenlere uzanarak fotoğraf çektiğinizi farkedeceksiniz.
          Gelelim konunun özetine...
Fotoğraf çekmek ruhun yansımasıdır diyorum ben her zaman. 
Evet belki bende önüne gelen fotoğraf çekiyor sözünün içinden biriyim ama ben kendime terapi olarak görüyorum ve inanın sakinleşiyor ve sinirli bir yapıya sahipseniz o sinirinizden eser kalmıyor.
Dingin bir ruh haline bürünüyor ve herşeyden zevk alan muhteşem bir yapıya sahip oluyorsunuz.

          Gamze Diyor ki.... Fotoğraf çekin , çekinin , selfie yapın , kendinizle barışık olun , özgüveniniz olsun...  sosyal medyada boy boy fotoğraf paylaşan arkadaşlardan neyiniz ya da neyimiz eksik... Bence hiç bir şeyimiz eksik değil, düşüncelerinizi dar pencereden bakmakla , gizlice izleyerek sınırlamayın hayata geçirin. Hayatta ne yapmak istiyorsanız onu yapmaya geç kalmayın. 
           Hayat kısa...
           Harekete geçin....


Bir sonraki yazım cuma günü yayında olacak. Takipte olun :)

        Sağlıcakla kalın....













Tatilde Nereye Gitmeliyim Diye Düşünenlere