29 Ocak 2018 Pazartesi

Sen Sen misin? Yoksa Başkalarının Seni misin?

                  Seninde bir hayatın olduğunu unutma. Evli de olsan bekar da olsan senin bir hayatın var.
Hayır demeyi bil. Hayır demediğin müddetçe sen sen değilsin başkalarının senisin.
                  Sana hayır diyenler ne kadar mutlu farkında mısın?
Çünkü onlar mesuliyeti senin üzerine atıp seni mutsuzluğa, kafanda binlerce düşünceye itip ''amaann iyi oldu bundan da sıyrıldım'' diyebilme özgürlüğüne sahip oldular. Gece senin gibi uykuları on kere bölünmedi mis gibi bir uyku çektiler aksine. Sen hayır diyemediğin o düşünceyle yattın o düşünceyle kalktın yüzün gözün şişmiş bir de dinlenemeden.
                   Evlisin, senden bir şey rica eden kişide evli isteğine tamam dedin bir mesuliyet aldın akşam eşin geldi durumu izah ettin bir ton laf işittin üstüne vazife olmayan bir işe tamam dediğin için peki sana bu işi veren kişi ne yaptı kocasıyla huzurlu bir akşam geçirdi. Sen kocanla tartışmalı bir akşam geçirdin ve belkide her gece sana sarılarak yatan eşin bu olay yüzünden arkasını dönüp senden önce uyudu. Böyle olunca ne oldu mutlu mu oldun? Aksine sana bu mesuliyeti veren arkadaşını gebertmek istedin dimi ama yinede hayır diyemedin... Huzur yerlerde...
                   Çalışma hayatında her şeyi en iyi yapan sen, elinden hiç bir şeyin kurtulamayacağı sen patronun sana onca işinin arasına kel alaka bir iş daha kattı ve sen yine hayır diyemedin dimi?
Hayır diyemedin tamam da peki o işi halledene kadar girdiğin strese deydi mi?
Elbette ki hayır... Deli gibi mesai yaptın mesai ücretini alamadın. Uykusuz kaldın vereceğin raporu 1 saat gecikmeli ilettin patron kıyametleri kopardı, işi teslim ettin bir teşekkür almadın. Doğal olarak sinirlendin kendini yedin bitirdin ama 1 hafta sonra yine sana ekstradan bir iş daha verildi yine hayır diyemedin. Sebep şu aslında o patron ve bu işe ihtiyacın var... Birazda böbürlendin kendince ''demek onca eleman var ben başkayım'' dedin...
 Hayır efendim başka değilsin enayisin aslında kimse kusura bakmasın sen tatlı dilini kullanabilseydin sebep sunup hayır deyip birde başka bir arkadaşının bunu yapabileceğini söyleseydin olmaz mıydı? Emin ol çok daha iyi olurdu. Prensipli olduğun ortaya çıkar saygınlık kazanırdın var olan projenin ne kadar önemli olduğunu hissettirebilirdin.
                    Zamanında ki evetlerimiz evet deyip te o evetleri yerine getiremememiz bize olan güveni sarsar bir süre sonra. Bu yüzden yapamayacağınız taleplere bir sebep sunarak hayır derseniz güven sağlamış olursunuz bir bakıma.
                  Hayır diyerek bir de kendinize daha fazla vakit ayıracaksınız aslında.
Hayır demek; yaşantınızın dizginlerini elinizde tutmaktır aksi takdirde dümeni başkalarına teslim etmiş olursunuz.
                 Yukarıda belirttiğim örnekler birebir tecrübeyle sabittir. Bende bundan muzdaribim hayır diyemiyorum bunu nasıl karşı tarafa hissettirebilirim beceremiyorum diyenlerdensen hayır desem mi demesem mi diye düşünürken kafanda şu sorular dönüp dolaşır;
        - senin zamanından çalsa bile iyilik yapmaktan kendini alamıyorsan,
        -direkt hayır dersen kaba bir insan olarak görüneceğini düşünüyorsan,
        -hayır dediğin zaman dışlanmaktan korkuyorsan, kalp kırgınlığı bile yaşayabileceğini düşünüyorsan,
        -hayır dediğinde ayağına gelen bir fırsatı kaybetmiş olma hissine kapılıyorsan,

            
belki de şu şekilde hayır diyebilirsin;
      -iyi kalbini iyilikten elbette ki alıkoymadan,
''şimdi değil ama daha sonra bu konuyla alakadar olurum gibi tatlı dille talebi geri çevirebilirsin''
      -senin içinde hayır olanı
'' kabul etmeyi çok isterdim ama ...'' diyerek reddedebilirsin.
     -senden talep edilen konu ve çözümü sen değilsen,
''bu konuda sana ben değil ama şu kişi yardımcı olabilir '' diyebilirsin,
     -ya da kısaca kendinizi üzmeden de kocaman bir hayır diyebilirsiniz.

 Bunu başardığında hayatında ki huzuru ve kendine zaman ayırmanın mutluluğunu yaşadığında ne kadar da geç kalmışım diyeceksin.
Hayır demek asla bir kötülük değildir. Bu senin en doğal hakkın, seni istemediğin şeylerden uzak tutarken karşındakini de zor duruma düşürmekten kurtarırsın bu hakkını kullanmaktan çekinmemelisin.

Hayır'lı günlere...


Sağlıcakla kalın....






26 Ocak 2018 Cuma

Dilin Düşünceden Önce Hareket Etmesin...

             Susarak nasıl hayat geçer ki...
Geçmez... Elbet konuşmalıyız. Konuşarak enerjimizi boşaltmalıyız. İşte bu noktada insanlarla olan iletişimimiz, ikili ilişkilerimiz ortaya çıkıyor. Hayatın her alanında ihtiyaçtır konuşmak.
Markete girip bir ürünün fiyatını sormak için bile konuşuruz. Ürünü elimize alıp market sahibine uzaktan sallamayız bu ne kadar diye. İletişimi bilmeyen sallar ama bu da bir gerçek.
            Hayvanların bile bir iletişim dili vardır. Kuşlar mesela; çiftleşmek için dans ederek kur yaparlar birbirlerine. Ama biz her şeyi çok bilen biz insanlar genelde bağırıp çağırarak ve hatta şiddet göstererek iletişim kuruyoruz. Sonra... Sonrası kötü bir toplum haline geliyoruz. Evlatlarımızın geleceğini kötülük üzerine inşa ediyoruz.
             Dinlemesini bilmeliyiz empati yapmalıyız. Dinlediğimiz karşı taraf hissetmeli ve bizde dinlendiğimizi hissetmeliyiz. Aksi takdirde yukarıda dediğim gibi iletişim başka bir boyuta geçiyor.
             Anne-evlat , baba-evlat , dostluklar , evlilik vb. bu örnekler hayatımızda çoğalır gider.



Anne-kız ilişkisinde ;
kız arkadaşlarıyla sinemaya gitmek ister... Anne kır dizini otur der.
Çünkü annenin zihnindeki sinemanın karanlık bir ortam olduğudur ve nice düşüncelerdir. Kızına bir cevap hakkı tanımadan zihnindeki bu düşünceyi paylaşmadan konu kapanır. Kız içinde cevabını bilemediği o mahcubiyetle arkadaşlarına bir yalan uydurmakla kalır.



 Baba-oğul ilişkisinde;
Çocuk okumak istemez içinde bir cevher vardır onu açığa çıkarmak ister ama ne haddine , biz okumadık ta ne oldu der baba evladını dinlemeden keser önünü. Sonra okumak istese de okuyamaz zaten heves gider asi bir çocuk yerini alır.





Dostluk; okul hayatında başlar genelde...
Ya sınavda kopya vermediği için biter ya da aynı kişiye aşık olurlar.
Ama hiç konuşma fırsatı vermezler birbirlerine. Biten dostluğun sebebini onlarda dahil kimse bilmez aslında.





Peki evlilik....
Flört dönemi gibi geçen 3-4 aylık bir cicim ayından sonra gerçek kişilikler ve iletişim.
Adam; bu akşam bizim çocuklarla toplanıyoruz. Ne zamandır görüşmedik biliyorsun ani karar oldu der sevdiği eşine tatlı bir dille fakat tatlı bir dille cevap alamaz adam karısından...
Bunun ani bir kararı mı var siz bunu kesin önceden planladınız bana şimdi söylüyorsun, senin bir karın var unutma der,der,der.... konuşma farklı bir boyuta geçer. Ama kadın farkında değildir ki hep bu anlayışı iletişimsizliği yüzünden adamın başka çaresi kalmamıştır.
tam tersi şekilde bir örnek verirsem durum daha iyi anlaşılır sanırım.
Kadın;
''kız kıza toplanıyoruz bu akşam hani geçen bahsetmiştim ya kızlara bu akşam gün olarak uydu ''
adam; ne demek kız kıza evde toplanmak neyinize yetmiyor gibi yine kabaca bir konuşma gerçekleşir konu kapanır kadın kendini kemirir.
Asıl olması gereken şu değil miydi?
Adam;
''aaa ne güzel ne zamandır evdeydin açılırsın ama gittiğin yerden konum at ne olur ne olmaz''
aynı tepkiler bu ve bunun gibi konularda kadından da eşine böyle cevaplar verilmeli.
Yani sende şimdi Amerikan filmleri gibi amma da abarttın burası Türkiye dedin birde değil mi?
Çünkü orada medeniyet var görgü var insanların birbirine saygısı var. Bizde hep banacılık var, ego var, kim büyükse onun sözü geçer var. Var da var....
               İletişim ve ikili insan ilişkilerimize örnekler böyle uzayıp gider. Birde okurken doğru dersiniz ki bunu her hangi bir konuda hep yapıyoruz ama hayata geçirmiyoruz.
              İletişimde tatlı diliniz, yüzünüzdeki tebessümünüz eksik olmasın... Hele ki benim gibi kaşlar çatık, ketum , aksi bir duruşunuz varsa  ''aman bununla bir şey konuşulmaz'' diyenler mutlaka vardır.
Lise döneminde az erkek Fatma demediler bana dediler dediler de sonra da hiçte öyle olmadığımı gördüler. İletişimde tebessüm önemlidir. Bir de empati.
               Sizinle nasıl iletişim kurulmasını istiyorsanız o şekilde bakın karşı tarafa o şekilde tepkiler verin.
Mevlana'nın dediği gibi;
   '' Bencillik gözüne takılmış ayna gibidir. O gözler nereye bakarsa baksın kendinden başka birini görmez...''
      İşte insan ilişkilerimize bunca yazdığıma özet niteliğinde bir söz...

   '' Bilgi huzur limanına götüren kayık,
     Şüphe bilgisizliğin çocuğu,
     Kuşku; bardağın dibinde kalan su, dök gitsin...'' diye yazmış Cemil Meriç Bir Dünyanın Eşiğinde adlı kitabında...

   
Tatlı dilli, tebessüm dolu, bol kahkahalı iletişimli günlere...


Sağlıcakla kalın...

23 Ocak 2018 Salı

Asıl Mucize Kendine İnanmaktır...

             Kimsenin size inanmasını beklemeyin. Asıl mucize kendinize inanmanızdır.
Kendinize güvenin bu hiçte zor bir şey değil.
             Bir düşünün en son kendiniz için ne zaman bir şey yaptınız.? Hep bir bahane üretmediniz mi?Bunu sadece siz yapmadınız bunu bir çoğumuz hep yaptık. Kendimize inanmadık, güvenmedik...
Belki de böyle yetiştirildik, duygularımız bastırıldı, hayallerimiz kısıtlandı, ayıplandık...
Şimdi buna dur demenin vakti gelmedi mi? Vakti geldi de geçiyor bile...

             Kimsenin sizden bir üstünlüğü yok. Kendinizi aşağılama duygusunu bir kenara bırakın.
Bu durum insana negatiflikten başka bir şey katmaz. Ve bu negatiflik etrafınıza da negatif enerji yayacağı için yalnız kalma ihtimaliniz oldukça yüksektir. Bu yalnız kalma durumu sizleri bulunduğunuz ortamda dışlayacakları anlamında değil kesinlikle, siz kendinizi bu ortamdan soyutlayacaksınız. Şunu düşüneceksiniz bu konuyla ilgili bir bilgim yok burada ne işim var ortamı bölmeye hakkım yok. Hayır hakkınız var. Mutlaka sizinde o konuyla ilgili bir bilginiz, bir tecrübeniz var fakat bunu dışarı çıkaramıyorsunuz. Kendinize güvenin.
              Kimse özgüven patlamasıyla doğmuyor. Bu kişinin kendini bulmasıyla alakalı. Dedim ya ; belki de böyle yetiştirildik, duygularımız bastırıldı, hayallerimiz kısıtlandı, ayıplandık... Ne için ayıplandıysak...
Bu durumu aşmak elbette kolay değil ama herşey sizin elinizde. Kendinizde olanı bulmak sizin elinizde bunu kimse keşfedemez hele ki kendinize olan güveni.
              Nasıl ortaya çıkarmalıyız bu özgüveni. En başta hayır demeyi bilmeliyiz. Size ters,yanlış gelene hayır demelisiniz. Kendinizden ödün vermemelisiniz ki kendinizi ikinci plana atmamalısınız.
Önceliğiniz ikinci plandan sıyrılmak.  Geçmişinde yaptığın bir kaç hatanın sebebi hayır diyemediğin için olmadı mı? şimdi o hataları örnek alarak yeni bir sen oluşturma vakti.
              Kendini şımart. Çılgınlık yap demiyorum. Evde bile otursan kalk kendine bir makyaj yap bugün yine güzel ve pozitifim de kendine. Kırmızı ojeni sür. Tırnakların çok mu kötü ? Ne önemi var oje süre süre kendin zaten tırnaklarına o önemi vereceksin birinci de kötü ikinci de daha iyi üçüncüde mükemmel tırnaklar. Böyle ufak ama kendini motive edici şeylerle başla özgüvene. Kendini bul ve kendini tanımana fırsat ver. Kendine inan.
              Özgüven için mutlu olmalısın bu yüzden seni mutlu edecek şeyleri keşfetmelisin.
Yaşam koçu Tayfun Topaloğlu'nun dediği gibi ; ''Mutluluğun formülü kısa, seni mutlu eden şeyi yaparsan mutlu olursun''. 
Mutlu olursan başarılı olursun. Başarıyı sadece çalışma hayatı ile kısıtlama yaptığın yemekte senin başarındır, taşıdığın kıyafette başarındır. Mutlu ol yeter.

             Yine elalem kavramı geldi aklınıza . Ben şimdi bir değişime gireceğim, özgüvenimi ortaya çıkaracağım ama benim davranışlarım konuşulacak. Sen özgüvenin yokken de konuşuluyordun. Ama duymuyordun. Şimdi de duyma. Onlar seni konuşuyor diye özgüven sahibi değillerdi dedikoduyla özgüven sahibi olunmaz zaten. Sen hayatını yaşa mutluluğuna bak bazı insanlar karşısındaki mutsuz olduğunda mutlu olan değersizlerdir bu kişileri kafana takmayarak en büyük mutluluğu ver kendine.
            Sen nasılsan etrafında ki insanlarda seni örnek alacaktır. Eğer bir çocuğun var ise, o'na  özgüven aşılamalısın. Şuan sende olmayan özgüven eksiliğinin sendeki etkisini görebiliyorsun değil mi? Çocuğunun da böyle olmaması adına ona yardımcı olmalısın güven aşılayarak eğitmelisin ki hayatta başarı kimliğini edinsin.

Yazar Frank M. Robinson'un dediği gibi;
'' Hiç kimse geriye gidip yeni bir başlangıç yapamaz, ama bugün yeni bir son yapıp yeniden başlayabilir''. 

         Hadi bugünün tarihini at bir kenara yavaş yavaş başla ısınma turlarına. Kendin için mucizeni yarat kimse senin için yaşamıyor unutma sen kendin için yaşıyorsun bu dünyada...

Özgüven dolu günlere....


Sağlıcakla kalın...

           

15 Ocak 2018 Pazartesi

Bir Mum Diğer Mumu Tutuşturmakla Işığından Hiç Bir Şey Kaybetmez...

          İnsan olarak her davranışımızın mutlak bir karşılığı vardır. 
Atalarımızın da dediği gibi; ne ekersen onu biçersin. 
Düşündüğünüz ve harekete geçirdiğiniz iyi niyetiniz ile yaptığınız her şey sizlere iyilik olarak geri dönecektir.


          Şikayetçi olmayın. Şikayetiniz içinizde yaşadığınız ruhsal durumla alakalıdır. Bencil olmayın, çıkarcı düşünmeyin, kibir sizden uzak olsun... Bu düşünceler sizi yaşanmaz hale getirir.
Çin'li filozof Konfüçyüs'ün dediği gibi; bilgi insanı şüpheden , iyilik acı çekmekten kurtarır.
Ve Mevlana'nın güzel bir sözü bu yazıma cevap niteliğinde;
Şikayetçi kötü huyludur, iyi huylu şikayet etmez tahammül eder.

          İyilik karşılık beklemeden yapılan yardımdır. Karşılık beklersek yardım kavramından çıkar ve çıkar ilişkisine dönüşür ve bunu karşı taraf hissettiği zaman kendisini size borçlu hisseder. Bunu hissettirmemeliyiz.
Mesela en son ne zaman bir amcaya veya teyzeye yolda yardımcı oldunuz ya da bebekli bir kadına bir el uzattınız veya bir çocuğu ne zaman sevindirdiniz. İşte bunun altında yatan bu yapılanlar iyiliktir, iyi niyettir. İyi olmaktan şaşmayın.
Ben teyzeye yardım etsem ne olur etmesem ne olur demeyin alacağınız bir hayır duası kadar güzel bir şey yoktur ve Allah kimin duasını kabul eder bilemeyiz. Siz iyilik yapmayı alışkanlık haline getirin.              İyiliğe en başta düşünceleriniz dahil olmalı. Aklınızdan kin besleyerek isteksiz yapılan iyilikten hayır beklemeyin. Önce isteyin gerçekten isteyerek iyilik yapın. Bu sizi tanımlayan en büyük özelliğiniz olmalı. Siz böyle anılmalısınız.
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın felsefesinden uzaklaşın. 
Size gelen her bir kişiden alacağınız mutlaka bir ders olacaktır. 
Ya da bir gün bana dokunmasın dediğiniz kişiye işinizin düşeceğini unutmayın. 
Olmaz demeyin elbet bir gün bir yerde bir yolunuz kesişir ve dokunmasın dediğiniz yapılması gereken işinizi yapar. Bu en basit örnektir.
Her yaptığınız iyiliğin karşılığını; belki yaptığınız günün yarınında, belki bir ay, bir senesinde alacaksınız. Bunun tarihi yoktur ihtiyacınızın olduğu anda bu yaptığınız iyilikler size mutlak geri dönecektir.
          İçinizdeki sevgiyi köreltmeyin. Maalesef  büyüyen dünyamızda süregelen bir kötülük kavramının , bilinçsizliğin, umursamaz tavrın önüne geçemiyoruz. Ama bu duruma engel olmak bizim elimizde. 
Mevlana'nın dediği gibi; '' Bir Mum Diğer Mumu Tutuşturmakla Işığından Hiç Bir Şey Kaybetmez...'' sen etrafına nasıl ışık saçarsan o ışık büyüyüp gidecektir ve bu ışığı saçmak bedavadır. 
          Ben etrafımdan böyle görüyorum diyerek sizin yapacaklarınıza acaba ne derler düşüncesiyle hayata bakmayın. Siz; size gelen doğruları, iyilikleri yapın ve emin olun bu bakış açınız değişiminiz yukarıda belirttiğim gibi ışık olarak yayılacaktır. 

          Elalem ne der kavramını şöyle bir kenara atın, sizden uzak aklınıza gelemeyecek bir kenara 
      ve çok sevdiğim şu cümleyi getirin onun yerine.

Tavrınız olsun..


Tarzınız olsun..Hedefiniz olsun..

Çizginiz olsun..

Presipleriniz olsun..Farkınız olsun..

Sınırlarınız olsun..

Velhasıl kelam her şeyiniz size has;
nev-i şahsına münhasır olsun..
Davranışlarınız taklit, 
düşünceleriniz satılık, 
değerleriniz emanet olmasın.


            ...ve yine bugünkü yazımı Mevlana'nın eşsiz sözlerinden biriyle noktalıyorum.
    ''Üzülme can!
        Doğruysan zarar gördüm deme.
          Bil ki;
             iyiler mutlaka kazanır.''

         

Sağlıcakla kalın...


          

12 Ocak 2018 Cuma

Kitapların Güzelliği... Hayatımızda ki Yeri....

          Okumak….
        Hepimizin aklına okumak denince gelen şey eğitim süreci oluyor değil mi? – Evet…
Asıl bahsetmek istediğim işte bu noktada başlıyor. Küçük yaşlarda hayatımıza eğitim süreciyle giren okumayı, kitap okuyarak alışkanlığa dönüştürmediğimiz gerçeği…
Aslında okunacak ne çok kitap var.
        Günümüzün büyük çoğunluğunu akıllı telefonlarımızdan sosyal medyada stalk yaparak geçiriyoruz öyle değil mi?
  -‘’Hmm bak bak falanca nerede, ne yapmış, ne giymiş''..
gibi uzayıp giden birde oradan çıkıp hepimizin malum whastapp gruplarında yaptığımız araştırmaların muhabbeti döner. Sonra bir bakmışız akşam olmuş. Bırakalım kim nerede ne yapmışı... Siz kendinize bir şeyler yapmaya bakın. Yararlı bir şeyler... Size toplum arasında artı kazandıracak bir şeyler. Sosyal medyada stalk yapmak yerine sosyal bir karakter kazanın.
        Nasıl mı ?
Cevabı çok basit… kitap okuyarak.
-ya kitap bana nasıl bir sosyal karakter kazandırabilir ki? Okuduğum kitabı sosyal alemde özetini geçerek mi? – Ahh.. yine sosyal alem dediniz değil mi?
      -Elbette ki hayır…
   Siz kitap okumayı alışkanlık haline getirdiğiniz anda hayatınızda değişimler başlayacak.
       Kendinize güveniniz olacak. Evet kendine güven… emin olun bir çoğumuz kendine güven problemi yaşıyor. Bir topluluğa girdiğinizde çekingen tavır sergiliyor ya da saniyeler içinde olur olmadık düşüncelerle boğuşuyorsanız kendinize güven eksikliği yaşıyorsunuz. Bunu aşmakta kitap okumaktan geçiyor.
       Kelime dağarcığınız gelişiyor , olaylara bakış açınız değişiyor ve inceleme yeteneği kazanıyor, ufkunuz genişliyor. Ve daha bir çok güzel şeyler katıyorsunuz yaşamınıza. Hiç okuma alışkanlığınız yoksa bu belirttiklerimi okuduğunuz ilk kitaptan itibaren yaşamaya başlıyorsunuz.
       Elbette bu kadar değil. Kitapların güzelliği, bize kattıkları yazmakla anlatmakla bitmez.
Bakış açınız değişiyor demiştim bu nasıl olacak dediniz değil mi? En basit bir örnekle açıklamalıyım ki o örnekte önyargı. Hayatınızdan önyargı kalkıyor. Önyargıyı biz genelde insanlar üzerinde uygularız değil mi? Oysa ki insanlar dışında bir çok şeye önyargımız vardır. İlk defa tadacağımız yemeğe, ilk defa gittiğiniz bir mekana,… gibi bu ilk örneği uzar gider. Ön yargınız bir süre sonra empatiye iyi niyete dönüşüyor. Hayatınızdan ön yargı kalkıyor ve hayattan keyif  alan, acaba şu falanca kişi  şu konuşmada bana şunu mu demek istemişti gibi düşünlerle kendinizi yiyip bitirmiyorsunuz mesela…
        Zamanım yok deme. Benim de yoktu ama varmış. İnsan kendine zamanı kendi ayırır.  İstemektir önemli olan. İsteyin…. Özenin… kitap okumaya özenin…
Kitap okumak isteyenin zamanı çoktur.
İşe giderken serviste okuyun, trende , otobüste okuyun.
Ama benim çocuğum var…  Ne güzel teşvik et. Ama çocuğum okuma bilmiyor okuma çağında değil. Masal kitabı okuyabilirsin ya da Çocuğuna da boyama kitabı alabilirsin o boyama yapıp keşif ederken sende kitabınla baş başa kalabilirsin. Amaç çocuğunuza küçüklüğünden itibaren kitapların güzelliğini aşılamak.
Yine ama dediniz değil mi ve eklediniz…
- ‘’benim küçücük bir bebeğim var her şey burada yazdığınız gibi kolay olmuyor’’dediniz birde…
Elbet çocuğunuzu uyutmak için ayağınızda sallamak beşiğinde sallamak gibi uğraşa giriyorsunuz yine bebeğinizi uyutmaya çalışırken sosyal medyada geziyorsunuz işte bunun yerine 10 dakikada olsa kitap okuyabilirsiniz diye düşünüyorum.

          Gamze diyor ki; hayatınızda ‘’ama’’lara çözüm üretin. İsteyin… Güzel, eğitici sizlere artı güzellikler katacak şeylere özenin…

Okumaya bahane yoktur. 
Akıllı telefonunuza ya da tabletinize indirebileceğiniz bir çok kitap uygulamaları mevcut ve kitapları pdf olarak cihazına indirebildiğiniz programlar bunlar. Araştırabilirsiniz…

       Ne tür kitaplar okumalıyım ? diyorsanız onun cevabı sizde. Neye merakınız var ise o merakınız üzerinden gidebilirsiniz.
Kitaplarında size hitap etmesi önemli, okurken sıkılmayacağınız türden olmalı ilk düşünceler hep böyledir. Ve doğrudur da… bunun da çözümü var .. yine akıllı cihazınızdaki uygulama marketinden’’ kitap alıntıları ‘’ şeklinde bir çok uygulamalar var. Bu uygulamalarda ise A’dan Z’ye bir çok yazarın bir çok kitabından cümleler var. Bu cümleler yazar ve yazarın kitaplarındaki hitap şeklini ortaya koyuyor bu durumda da yazar ve kitabı hakkında bilgi sahibi olmuş oluyorsunuz.
-Bana hitap eder mi? Sorunuza cevabınızı vermiş oluyorsunuz. 
Ben kitap tezgahında alsam mı? diye ikileme girdiğim kitap hakkında arka kapak bana kitapla ilgili yeterli ışığı vermediğinde ya da ilk sayfasını okuduğumda takıldığım oluyorsa bu programı açıp kitap ve yazar hakkında fikir edinip öyle almaya karar veriyorum.

            İşte her şeyin çözümü var. Çözüm yaratmakta bizim elimizde istemekte…

            Hayatınızın kalitesini arttırmak , insan ilişkilerinizde tavrınız olmasını istiyorsanız eğer….

           Gamze diyor ki; tavsiyemdir… kitap okuyun, yakınlarınıza sizlerde tavsiye edin ve en güzeli teşvik için onlara kitap hediye edin...

           Eğer ki bu blog ta okumuş olduklarınızdan sonra hayatınızda bir şeyleri değiştirmeye başladıysanız tavsiyelerinize bu bloguda katarak yaparsanız, böylesine güzel bir şeye vesile olduğum için bende mutlu olurum. Amacımda bu zaten yazılarımla faydalı birşeyler yapabilmek. 



Blog günlerim her haftanın pazartesi ve Cuma günleri yeni konularla yayında olacak.  Takipte olun..





Sağlıcakla kalın….

8 Ocak 2018 Pazartesi

Fotoğraf Güncem... Başlangıcım.... Yeni Dünyam....

      Hepimizin elinde gelişen teknoloji sayesinde iyi kalitede fotoğraf çeken akıllı telefonlar var.
Öyle ki ; artık akıllı telefon almaya karar verdiğimizde önceliğimiz kamerasının kalitesi oluyor megapikseli , çözünürlüğü vs..... derken kamerası iyi kalite bir akıllı telefonu alıp çıkıyoruz mağazadan. Sonrasında gelsin fotoğraflar.. Tabi ki bende bu düşünceyle almıştım akıllı telefonumu. Dostlarla güzel anılar biriksin. En güzeli de bu değil mi zaten yıllar sonra bu anılarla mutlu olmak ve o günlere dönmek...?
     Yine dostlarla nereye gitmenin telaşına düşmüşken Bursa Muradiye Külliyesi'nde bulduk kendimizi ve ilk fotoğraflama deneyimim burada başladı. Ne de güzel oldu başladı.
Gözümdeki perde kalktı , huzur bulduğumu , dünyadaki tüm olumsuzlukları unuttuğumu ve içimin pozitif enerjiyle dolduğunu farkettim. 

işte ilk fotoğraflarım... ne kadar başarılıyım elbette ki sorgulanabilir. ama önemli olan benim ne hissettiğimdi bana göre...   
       ...... sonrasında devamını getirmek gibi bir gaye oluştu içimde.. Taştan, yere düşen bir yapraktan , bir ağaçtan, bir kediden yada başka bir hayvandan kendi içimdeki duyguları yansıtmaya karar verdim. 

Botanik Park
                                                               Botanik Park
                                                             Trilye - Yat Limanı
                    çok uzağa gitmedim yol kenarında birikmiş yaprakları değerlenedirdim :)
Botanik Park Hayvanat Bahçesi

https://www.instagram.com/gamzemerickamir/   ←  tüm fotoğraflarımı belirtmiş olduğum instagram adresimden bakabilirsiniz. Elbette takip edip beğenebilirsiniz de :) :)

         Paylaştıklarım aslında sizleri teşvik etmek için. Biliyorum sizinde böyle bir gizli cevheriniz var ve biri tarafından keşfedilmeyi bekler gibi durmayın harekete geçin. Benim cevherim fazlasıyla amatörce bir cevher elbette kabul ediyorum belki sizin cevheriniz fazlasıyla profesyoneldir öyle değil mi?
         Bu fotoğraflar nasıl bu hale geldi. Işık nasıl ayarlandı , objeler nasıl netlik  kazandı gibi şuan aklıma gelmeyen ama sizin tüm sorularınıza cevap veren bir konuyu açıklığa getirmeliyim. 
Herkes gibi bende belli başlı programlar kullanıyorum pc de '' PhotoScape '' telefonumda ise ''Snapseed''. Çektiğiniz fotoğrafta ışığı ayarlayamadınız mı? Bu programlarla ayarlayabilirsiniz ve aklınızdaki bir çok değişimi yapabilirsiniz.
         Ben Blog'ta program nasıl kullanılırdan ziyade teşvik amaçlı yazılar ve paylaşımlar yapmak taraftarıyım. Zaten milyonlarca blog var ve o bloglarda tüm sorularınıza cevaplar alabiliyorsunuz yazmıyorum ki diğer bloglarda tıklansın...
  Ama bu kadar yazdın bir kaç çekim nasıl yapılır bir şeyler söyle derseniz;
-çekeceğiniz objeyi ortalayın,
-yakın çekin,
-arka plana dikkat edin,
-fotoğraf çekerken güneşi arkanıza almayın bilhassa güneşe karşı çekin çektiğiniz kişinin biraz karanlık çıkma ihtimali olsa da en güzelinin güneşe karşı çekilen fotoğraf olduğunu güneşi arkanıza alarak çektiğiniz fotoğrafta görecekseniz. 
-yere yakın tutun makinanızı ya da akıllı telefonunuzu ve bir kaç poz öyle çekin , yerde taşın ya da bir yaprağın kadrajınıza girmesi fotoğrafınıza ayrı bir güzellik katacaktır ve yavaş yavaş kendinizce fotoğraf çekim pozisyonları yakalamaya başlayacaksınız. Bir süre sonra oturarak, dizlerinizin üstüne çökmüş ya da çimenlere uzanarak fotoğraf çektiğinizi farkedeceksiniz.
          Gelelim konunun özetine...
Fotoğraf çekmek ruhun yansımasıdır diyorum ben her zaman. 
Evet belki bende önüne gelen fotoğraf çekiyor sözünün içinden biriyim ama ben kendime terapi olarak görüyorum ve inanın sakinleşiyor ve sinirli bir yapıya sahipseniz o sinirinizden eser kalmıyor.
Dingin bir ruh haline bürünüyor ve herşeyden zevk alan muhteşem bir yapıya sahip oluyorsunuz.

          Gamze Diyor ki.... Fotoğraf çekin , çekinin , selfie yapın , kendinizle barışık olun , özgüveniniz olsun...  sosyal medyada boy boy fotoğraf paylaşan arkadaşlardan neyiniz ya da neyimiz eksik... Bence hiç bir şeyimiz eksik değil, düşüncelerinizi dar pencereden bakmakla , gizlice izleyerek sınırlamayın hayata geçirin. Hayatta ne yapmak istiyorsanız onu yapmaya geç kalmayın. 
           Hayat kısa...
           Harekete geçin....


Bir sonraki yazım cuma günü yayında olacak. Takipte olun :)

        Sağlıcakla kalın....













3 Ocak 2018 Çarşamba

O Zaman Blog Dünyasına Hoşgeldim

Merhaba;
Blog dünyasına hoşgeldiysem önce kendimi tanıtmaktan başlamalıyım ki bu da kimin nesi denmesin öyle değil mi?
1987 Bursa doğumluyum Bursa'da yaşamaktayım. İyi ki de burada yaşıyorum. Gerçi herkesin memleketi kendine güzeldir. Ama yeşili başka beyazı başkadır memleketimin.
Neyse Bursa'mın güzelliklerini ilerleyen günlerde elbette ki paylaşırım.
Konuya dönersem ;
5 yıllık evliyim 💗 
7 aydır işsizim :) belki de işsiz kalınca blog yazmaya karar verdim bilmiyorum (muhtemelen öyle) :)
Özel bir bankanın saha satışında görev aldım.
Daha sonrasında özel bir firmada yönetici asistanlığı yaptım malum Türkiye nin ekonomik koşulları sebebiyle şuan işsizim.
İşte işsiz kalınca bir çok şeye merak sardım. 
En başta fotoğraf çekmek gibi bir yeteneğimin olduğunu keşfettim. Aslında yetenek derken kendimi bayağı bir profesyonelleştirdim sanırım... Amatörce diyelim biz buna... Fotoğraf çekerken ne kadar özgür  olduğumu hissettim ve dinginleştim. Tavsiyemdir fotoğraf çekin. 
Sonrasında internetten kitap okumaya başladım. Bende her bayan gibi ortaokul ve lise dönemlerimde delice kitap okurdum, yaşıma uygun tüm kitapların serilerini bitirirdim. İpek Ongun un tüm serisi mesela...sonraaa Mavi Saçlı Kız... bu kitaplar ortak noktalarımızın belki de başlangıcıdır ne dersiniz.. Sonra dedim ki benim evde de kitaplarım var olması gerektiği gibi kitap kokusu alarak okusana sen kitaplarını dedim. Tabi yoğun çalışma hayatı kitap okumamı sekteye uğratmıştı. 
Şimdi kaldığım yerden devam ediyorum. Tavsiyemdir kitap okuyun....
.....ve yeni yerler keşfetmek...
Aslında fotoğraf çekmek ve kitap okumanın devamıdır keşfetmek. Keşiflerimide artık burada uzun uzun yazarak paylaşabilirim.
Kısacası bu blogta kendinizi bulacaksınız diyebilirim ya da içinizdeki sessiz sizi ortaya çıkaracaksınız. 
Neler mi paylaşacağım;
önceliğim fotoğraflarımı paylaşmak olacak ,
kitapların güzelliğinden bahsedeceğim ,
sonrasında hayatın bize kattıkları 
belki yazılarım bir terapiye dönüşür...
sessiz sizi ortaya çıkarabilmek için bir çok şey olacak burada.

Sağlıcakla kalın....

Tatilde Nereye Gitmeliyim Diye Düşünenlere